Yeni Başlayanlar için Kuantum Fiziği Nedir?
Kuantum Fiziği, 1900’lü yıllardan itibaren Max PLANCK, Niels BOHR, Werner HEISENBERG, David BOHM gibi bilim adamlarının bulguları sonucunda, Newtonian fiziğinin keskin, ölçülebilir ve katı kurallarının olmadığı bir yerin varlığını ortaya koydu: KUANTUM ALAN.
“Kuanta” Latincede “Ne kadar?” anlamına gelir ve “Kuantum” bunun çoğuludur ve bilimsel jargonda “farklı miktarda elektromanyetik enerji” anlamına gelir.
Rutherford Atom Modeli
Newton’un Hareket Yasaları (yer çekimi kanunu vb) günlük hayatımızda yaşadığımız evreni anlama ve şekillendirmemizde bize oldukça faydalı bilgiler sundu. Buna göre, bilardo toplarını, gülleleri ve yer çekimini keskin ve her daim ölçebiliyoruz. Şöyle ki, bir bilardo masası düşünün. Üzerinde aynı ölçülerle ve aynı maddeden üretilmiş toplar var. Ve siz aynı açıyla ve hızla vuruş yaptığınızda hep aynı sonucu alabilirsiniz, bu ölçülebilir. Aynı zamanda, bir kütlenin yoğunluğu, hızı, mesafe ve zaman gibi ölçümlerde keskin hesaplamalarda bulunabilirsiniz. Örneğin, saatte 90 Km/h hızla gitmesi demek bir otomobilin, 60 dakikada (zaman ölçü birimidir) 90 KM (mesafe ölçüm birimidir) yol kat edebildiğini söyler. Zemin, hava ve yol şartlarını da katarsanız daha hassas ve keskin bir ölçüm yapabilirsiniz…
Buraya kadar her şey normaldir. Ancak bilim adamları daha küçük ölçeklere indiklerinde yani atom altı düzeye indiklerinde Newton fiziği kurallarının pek de işlemediği bir yer keşfettiler. Buna göre, atom altı düzeyde hiçbir şey sabit ve her daim ölçülebilir değildi! Bir gözlemcinin varlığıyla değişkenlik gösteriyordu. Elektronlarla yapılan meşhur çift yarık deneyiyle kanıtladılar ki, elektronlar herhangi bir zamanda ve herhangi bir yerde olma POTANSİYELİNE sahiptiler. Yani gözlemci unsuru değişkenlik arz ediyordu. Üstelik çok daha şaşırtıcı bir bulguyla çıktılar karşımıza, gözlemlenmediğinde yani ölçmediğinizde titreşim yani enerji olarak davranıyorlar ancak ölçmeye kalktığınızda diğer bir deyişle gözlemlediğinizde ise madde-parçacık olarak! Yani şöyle diyebiliyoruz:
Atom altı alan her an, her yerde bulunabilen ve sadece bir gözlemci tarafından sabitlenebilen
sonsuz potansiyele sahip bir elektromanyetik titreşim alanıdır.
Einstein’ın dostu ve öğrencisi John WHEELER’ın sözleriyle ne büyük bir düşünce devrimi açtığını görebiliriz:
“Bizler sadece gözlemci değiliz, bizler katılımcıyız. Tuhaf bir şekilde bu, katılımcı bir evrendir.”
Peki, bu ne anlama geliyor?
Düşüncelerimiz, beynimizden yayılan elektromanyetik dalgalardır. (Elektroensefalografi ya da EEG denen basit bir yöntemle/cihazla rahatlıkla ölçülebilmektedir.) Bu dalgalar, bir atomun içindeki titreşen elektromanyetik dalgalarla buluştuğunda, o sonsuz potansiyeli etkiler. Kısaca, düşünce maddeyi etkiler!
Bu müthiş bir bulgudur! Evrenin ve bedenimizin yani aslında her şeyin atomlardan meydana geldiğini düşündüğünüzde, ne kadar muazzam bir potansiyel barındırdığınızı fark ediyorsunuz. Atomun çoğu boştur, tıpkı bedeninizin ve evrenin de olduğu gibi. Bu BOŞLUK aslında saf bir enerji alanıdır. Atomlar boşluk içinde titreşen elektronlar ve protonlardan oluşur. Aslında zihnin sınırlamalarının ötesinde sonsuz bir boşluk içindeyiz diyebiliriz. Ancak kuantum fizikçilerin gözlemleri bu boşluğun anladığımız anlamıyla boş olmadığını gösterdi. Kuantum fizikçiler atom altı parçacıkları gözlemlemeye başladıklarında, içinde çok sayıda potansiyeli barındıran saf bir enerji alanına ulaştılar. Bu alandaki saf enerji fizik kanunlarından ve maddeden farklı hareket ediyordu. Bu enerjinin kaynağı bilinmiyordu, hep var olmuş ve hep var olacak, sonsuz ve ebedi olan saf enerji kaynağı… Zaman ve fiziksel bir form içinde her bir parça ayrı olarak algılansa da, bunun bir algıdan ibaret olduğunu, parçaların birbiriyle etkileşim içinde olduklarını ve bağlı olduğunu kuantum fiziği dünyaya sundu.
Kuantum Fiziği temelde 4 prensip önerdi. Bunlar:
Supersposition (Süperkonum)
Parçacıklar aynı anda birden fazla yerde olabilirler.
Wave/Particle Duality (Dalga/Madde İkilemi)
Uzay ve zamana dağılan dalgalar gibi davranabilirler.
Entanglement (Dolanıklılık)
Çok uzaklardan birbirleriyle bağlantılı olabilirler.
Bose-Einstein Condensates (Bose-Einstein Yoğunlaşması)
Tek bir kuantum durumunda bir araya gelip tek bir dalga fonksiyonuna uyabilirler.
Her düşünce bir elektromanyetik titreşim yayıyor. Bu yayının içinde de bilgi var. Ve sizin yayınınız bu “ALAN”a ulaştığında oradaki sonsuz potansiyeli etkiliyor ve siz fark etseniz de, etmeseniz de kendinize düşünceniz vasıtasıyla bir “GERÇEK” yaratıyorsunuz. Basit bir örnek vermek gerekirse, küçüklüğünüzden bu yana -çevrenizden aldığınız- hayatın zor olduğuyla ilgili bir inancınız varsa, siz bu inanca uygun düşünce kalıpları içinde olursunuz. Bu bilgiyi o alana yaydıkça da size o alandan “zor hayat” gerçekliği yansıyacaktır. Dolayısıyla düşüncelerinizi kontrol ederek, değiştirerek ve bilinç düzeyinde bir yükselme yaşayarak bu sonsuz potansiyel alanından hakkınız olan her şeyi kolaylıkla çekebilirsiniz. Bunun size göresi, bana göresi yoktur, bu bilimsel bir gerçektir…
Yani, içinizdeki dünya ve dışınızdaki dünya BİR’dir… Dış dünyanızdan size yansıyan ne varsa, mucivezi bir şekilde içsel dünyanızın size geri dönüşümleridir. Bunu bir kez içselleştirdiğinizde artık kimseye ihtiyacınızın olmadığını anlayacak ve anında özgürleşeceksiniz… Ve her şey bundan sonra başlayacak… :)
Sadece bilim alanında değil, insanların hayatlarında, hayatı algılayışlarında da büyük bir çığır açan Kuantum fiziği burada birkaç sayfada özetlenenden çok daha derindir, geniştir. Burada sadece basit ve anlaşılabilir bir dille bu yeni bilimin ne anlattığını aktarmaya çalıştım. Muhakkak ileri okuma tavsiye ediyorum.
Tavsiye kitap: Biraz Kuantumdan Zarar Gelmez, Marcus Chown
Bu yazıyı 2007 yılında yayımlamıştım, meraklısı için aynen kullandım. O günden bu güne hem bende hem de Kuantum Fiziği araştırmalarında çok şey değişti. Yola nasıl çıkılmıştı şimdi nerelere gelindi.. Bana nostaljik gelen bu hikaye, belki hala birçoğunuz için önem arz edebilir.
Teşekkür ederim.
Yorumlar